İlkin, özellikle ve sonuna kadar kültürü yaratıp geliştirecek öznelerin önünün açılması ve her tür özgür ortamın oluşturulması toplumun ve devletin şuuruna emanet edilmelidir. Belediyeler, kurumlar, ki bunların büyük çoğunluğu büyük şirketler adına hareket ederler ve sosyal imkanları geliştimek yanında sponsorluk hizmetlerini yerine getirirler. Müze açmak, diğer yerli ve yabancı kültür kuruluşları ile işbirliği yapmak, yayın, sergi gibi faaliyetlerde bulunmak görevlerini üstlenirler. Özel sanat kurumlarının devletle olan ilişkilerinde de son derece ince bir çizgi vardır ve profesyonel yönetim yanında finansal ve idari şeffaflık, öznel bağımsızlık onlar için çok önemlidir. Devlet ise her zaman gözlemci ve yol gösterici olmak zorunda. Alttan alta devletin baskın patronajı uzun vadede hem bir gerilimi hem de ikiyüzlülüğü doğurur. Devlete ve devlet için sanat ve kültür değil, devletin içinde, devletle birlikte sanat ilkesi açık, denetlenebilir, demokratik ve sürdürülebilir bir ilkedir.
Bireylerin, sanatçı ve düşünürlerin maddi güçleri öteden beri zayıftır bizde. Onları desteleyecek bağımsız bireysel patronaj geleneÄŸi ise çoktan yıkılmıştır. Aydın olma vasfıyla birlikte bir ÅŸekilde devletle baÄŸlantılıdırlar. Ya üniversitede hoca ya da bir devlet dairesinde memurdurlar. Bürokratik ve siyasal çalkalanmalar, görüş ve politika deÄŸiÅŸiklikleri doÄŸrudan olmasa bile dolaylı yoldan kültür adamını hep tehdit eder. Kültür meselelerinin Türkiye’nin yaÅŸaya geldiÄŸi derin krizlerle hep iç içe geçmesi yaratıcı özneyi zaman zaman istemeden kendi baÄŸlamının dışına çeker, onun eleÅŸtirel dilini öne çıkarır. Dönemlere göre deÄŸiÅŸip tanımlanan, makul, makbul kültür adamı tipi bu yüzden ve böylece belirir. Oysa önceden ve makul bilgiyle, devlet olma yüceliÄŸi ve vizyonuyla kültür adamının doÄŸal olarak özgür ve eleÅŸtirel olma hakkı hukukla da korunmalıdır toplum ve devlet ÅŸuuruyla da.
***
Özel sanat kurumlarının bağlı oldukları sermaye kuruluşlarına göre şekillenen kültür politikaları yanında, asıl o kuruluşların devlet karşısındaki bağımsızlıkları, devletin işverenliğine muhtaç olup olmadıkları başka bir mesele. Uluslararası alanda rekabet edemeyen büyük sermaye, sanayi ve hizmet grupları devletle çalıştığı müddetçe kültürel yönlendirmenin, kontrolün sıcak teması altında kalırlar. Bu gerçeklik onların kültür politikalarını hissedilir ölçüde belirler.
Devletin, Kültür Bakanlığı dahil, TRT gibi yaygın radyo ve televizyon kuruluşları vasıtasıyla kültürü gözetmesi, takip etmesi, özendirmesi özlenir bir beklentidir. Hükümetlere, bürokratlara, şahsi ilgi ve tercihlere göre şekillenen kültür adımları uzun vadede karmaşa, kesinti ve verimsizlikten başka bir işe yaramaz. Kültürde başarı, insan tekinden insan tekine sürekli yönelmekle olur. İnsan teki saydığımız, sanatçı, yazar, düşünür birey kültürü yaratır. Özel kültür-sanat kurumları yanında, devlet politikaları ve kuruluşları da, o yaratıcı öznenin yarattığı eseri paylaşacak, hayatının vazgeçilmezi yapacak, toplumun özü bireyin yolunu kısaltır, imkanlarını artırır. Toplum, kurumlar ve devlet, öznenin, sanatçının yerine göz diktiğinde, yaratıcı değil makul, kalıcılık vasfı şüpheli, vasat, muvazaalı bir kültür görüntüsü ortaya çıkar.
Henüz yorum yapılmamış.